Yeni Nesil Öğrenme: KAOS
Kaos kelimesinin anlamına TDK’den baktığımız zaman karşımıza çıkan iki tanım var:
Birincisi; “Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu.”
İkincisi; “Kargaşa, karışıklık.”
İkincisini günlük hayatta kullanmaya daha alışkınız. Odamızı toplamadığımızda, işin içinden çıkamadığımız bir durumla karşılaştığımızda ya da çok sevdiğimiz İstanbul’un keşmekeşini belirtmek için kullandığımız sözcüktür kaos.
Eğitimde kaos dediğimizde ise bir çekince, bir olumsuzluk geliyor gibi aklımıza. Eğitim, büyürken hayatımızın büyük bir bölümünü kaplıyor. İş hayatından sonra ise daha çok mesleki ya da kendimizi geliştirmek için almaya devam ediyoruz. Hayatımızın bu kadar içinde olan eğitimi kaotik bir ortamda almak mı? Bu fikir bir çoğumuzu zorlayacaktır. Belirsizlik durumunda stres seviyesi artar ve bir çoğumuz güvenli alanımıza geri dönmek isteriz. Öğrenmek için bilginin belli bir sıra ile verilmesine ve düzenli olmasına alışkınız. Öğrendiklerimizin böyle daha verimli olacağına inandık bunca zaman. Derste konuşmanın, ders dışı bir şey ile ilgilenmenin, sınıfı gürültü yapmanın yanlış olduğuna; önemli bir konuyu öğrenmek için başından itibaren adım adım dinlemek gerektiğine koşullandık. Peki ya buna gerek yoksa?
Yapılan birçok araştırma, karışık durumlar içerisinde yani kaotik bir düzende yaratıcılığın ve başarının arttığını gösteriyor. Örneğin; psikolog Daniel Oppenheimer, bazı lise öğretmenlerini topluyor ve onlardan sınıflarındaki öğrencileri iki gruba ayırmalarını istiyor. Bir gruba okuması kolay, Helvetica yazı tipi ile yazılmış notları vermelerini istiyor. Diğer yarısına ise, okuması çok zor olan, harflerin arasında boşluk olmayan, yazılar üst üste çıkmış gibi gözüken, yazı tipi Haettenschweiler olan notlar veriliyor. Dönem sonu sınavlarında ilk grubun başarılı olacağını düşünürüz, değil mi? Oysa okunması zor yazı tipi ile yazılan notları alan öğrenciler, diğer öğrencilerden daha yüksek not alıyorlar. Bu nasıl olabiliyor? Çünkü kaotik notlarla karşılaşan öğrenciler okumaya çalışırken yavaşlıyorlar, anlamaya çalışıyorlar ve üzerine düşünüyorlar. Bunu yaparken güvenli öğrenme alanlarından çıkıyorlar, öğrenmeye açık hale geliyorlar. Zorlanıyorlar tabi ki. Ancak okurken düşündükleri ve daha fazla çaba sarf ettikleri için bilgiyi içselleştiriyorlar ve bunu dönem sonundaki sınavda gösterebiliyorlar.
Kaotik ortamlar; güvenli alanımızdan çıkma, her zaman yaptığımızdan farklı yöntemi, yolu kullanma imkânı tanıyor. Bunu yaparken yaratıcılığımız gelişiyor, bakış açımız değişiyor ve konuyu içselleştirerek öğreniyoruz. Çünkü alışık olmadığımız durumlarda daha çok odaklanıyoruz ve farkına varıyoruz. Güvenli öğrenme alanındayken birçok şeyi zaten bildiğimizi varsayıyor ve önemli noktaları atlıyoruz. Derinlemesine düşünmüyoruz. Oysa ancak derinlemesine düşündüğümüzde öğrendiğimizi kalıcı hale getirebiliriz. Yeni nesil öğrenme yöntemlerimizde biraz karmaşaya izin vermek ve eğitimlerimize yavaş yavaş kaosu dahil etmek; hem katılımcıların ilgisini çekecek (çünkü alışılagelmişin dışında bir şeyler olacak) hem de öğrenmenin kalıcılığı için güçlü bir adım atmamızı sağlayacak.
Comentarios